Page 121 - KÜLTÜR ATÖLYESİ III
P. 121

119


















               Faik  gelir/  Burgaz  adasında  kıyıda/   köprüde    durup
               Bir çakıltaşı seslenir/ Mavi gözlü bir   vapurlara  bakan,  sıra
               çocuk büyük döne döne/ Mavi gözlü     kahvelerine    dalıp
               ihtiyar balıkçı gencelir küçülür/ İkisi   çıkan,   bitmeyen,
               bir  boya  geldiler  mi  Sait  kesilirler/   avunmayan,  gözünü
               Bütün İstanbul’u dolaşırlar el ele baş   kapamayan, sıkıntısını
               başa/  Ana  avrat  küfrederler  uçan   huzursuzluğunu   ve
               kuşa eşe dosta/ Sivriada’da da martı   tiksintisini  boynunda
               yumurtası  toplarlar  çilli  çilli/  Ziba   lale  gibi  taşıyarak  sokak
               mahallesinde  gece  yarısı/  Sabaha   sokak  dolaşan  bir  şehir
               Galata’dan geçer yolları(...)”  1     hayaleti   var.”    İstanbul’a
                                                                  2
                                                     ilk  taşındığı  yıllarda  yaşadığı
               Sait  Faik  de  tıpkı  Bedri  Rahmi  gibi   Şehzadebaşı’nın izlerini gördüğümüz
               İstanbul’un  kendine  has  dokusunu   “Alemdağ’da  Var  Bir  Yılan”;  çok
               hikayelerinde  kullanmaktan  geri     sevdiği  ve  yaşamın  anlamı  olarak   verilebilecek  tipik  örneklerdendir.
               kalmamıştır.  Hatta  İstanbul  ve     gördüğü  Beyoğlu’nu  “Beyoğlu”;  çok   1934  yılında  Bedri  Rahmi,  “Yeni
               İstanbul’lular  onun  hikayelerinde   kültürlülüğünü  sevdiği  Topkapı,    Adam”      dergisinde    resimler
               ana  karakter  konumundadır.  Esat    Silivrikapı, Mevlanakapı’yı “Kalorifer   yapmaya  başlayınca  pek  çok  yeni
               Siyavuşgil,  Sait  Faik’in  İstanbul’unu   ve  Bahar  ile  Sur  Dışı  Hayat”;   arkadaşlık  da  kurar.  Bunlardan  biri
               şu  şekilde  anlatır:  “İstanbul’un   İstanbul’un  en  zalim  yokuşu  olarak   Sait  Faik  ile  olandır.  Beyoğlu’nda
               sokaklarının gece yarısından sonraki   gördüğü Babıali’yi; “Açık Hava Oteli”;   bir  kahvede  başlayan  dostlukları
               manzarası  ve  insanları,  balıkçı    Beyazıt’ı  “Havuz  Başı”;  Rumeli    Sait  Faik’in  ölümüne  kadar  devam
               kahveleri,  yavşan  satan  ihtiyar    Hisarı, Kandilli, Anadolu Hisarı gibi   eder.  Bu  dostluğun  en  önemli
               kadın  dekorunun  arkasında,  iki  eli   semtlerden bahsettiği “16.15” öyküleri   paylaşımlarından  biri  de  birlikte
               ceplerinde   caddeleri   arşınlayan;   yazarın  hikayelerindeki  İstanbul’a   yaptıkları  İstanbul  gezintileridir.
                                                                                          Tam  bir  İstanbul  aşığı  olan  Sait
                                                                                          Faik,  şehrin  her  köşesini  çok  iyi
                                                                                          bilir.  Bu  durum  için  Bedri  Rahmi
                                                                                          şöyle  der:  “İstanbul’u  karış karış
                                                                                          biliyordu.  İstanbul’u  turist  gibi
                                                                                          değil; polisi, jandarması, bekçisi gibi
                                                                                          değil, babasının evi gibi, cebinin içi
                                                                                          gibi  biliyordu.  İstanbul  yedi  tepeye
                                                                                          kurulmuş  derler,  bu  tepelerden
                                                                                          sekizincisi  de  Sait’in  kurduğu  tepe
                                                                                          olmalı.  İstanbul’u  Sait’in  dilinden,
                                                                                          Sait’in   eserlerinden   tatmamış
                                                                                          olanlar,  istedikleri  kadar  yerlisiyiz
                                                                                          desinler.  Sait’i  okumadıkça  Sait’in
                                                                                          dilimize  getirdiği  ışıkla  İstanbul’u
                                            Bedri Rahmi Eyüboğlu
   116   117   118   119   120   121   122   123   124   125   126