Page 16 - KÜLTÜR ATÖLYESİ III
P. 16
14
İSTANBUL Prof.Dr.İskender Pala > İKÜ Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
> Yazar
Mevlana Celaleddin Rumi’nin ki yüzyıllarca sokaklarında
altı ciltlik ünlü kitabı geliyor. marifet çarşıları kurulup bilgelik
KÜLTÜRİST İstanbul adı da tıpkı gül ve kumaşları satılmıştır. Yani
burada gönül almak, hemen
mesnevi gibi anlam ifade eden bir her çağda, bir meta almaktan
kelimedir. Kelimenin etimolojik değerli ve pahalı ola gelmiştir.
kökeni Grekçe, “eis tin polin”dir. İstanbul, yani şehir, tarihin
Kaynaklarda “İstinpolin” veya arşivinde bir medeniyetler
Bazı isimler vardır, cins ad iken özel “Stinpoli” gibi kullanımlarına klasörüdür ki zamirinde tabaka
ad yerinde kullanılırlar. Gül kelimesi da rastlanan kelimenin sözlük tabaka kültürler dosyalanmıştır.
bunlardan biridir. “Gül”, Farsça’dan karşılığı “şehir” demektir. Bunun Bir dosyayı kaldırdığınızda
dilimize girmiştir ve genel anlamda sebebi daha başlangıçta bir şehir altından bir başka dosyanın zengin
“çiçek” demektir. Hatta İran’da bir olarak kurulmuş olmasıdır. Tıpkı içeriği sizi karşılar. Arkeologlar,
çiçekten bahsedilirken çiçek adının Bağdat gibi. Bazı şehirler gibi Marmaray’ın uzantısı olan metro
önüne gül kelimesi getirilerek köyden kasabaya, kasabadan çalışması esnasında Yenikapı
tanımlanır. Gül-i nergis = nergis kente dönüşmediği için olsa gerek bölgesinde bulunan batıklar ve
çiçeği, gül-i şeb-bû = gece kokulu bu şehri kuranlar oraya özel bir asar-ı atîkalara bakarak şehrin
çiçek, şebboy… gibi. Gülistan veya ad koymayı gereksiz bulmuşlar tarihinin dokuz bin yıla doğru
gülzar kelimeleri de buna bağlı olarak yalnızca “şehir” deyivermişlerdir. geri götürüldüğünü söylüyorlar.
“çiçek bahçesi” anlamı taşır. Oysa M.Ö. VII. yüzyıla uzanan tarihi Dünya üzerinde bütün bu kadar
bugün gül dediğimizde bütün diğer boyunca defalarca kuşatılan ve zamanı eleyip özlü habbeleri
çiçeklerden ayrı olarak bir tek çiçeği fethedilen, tekrar kuşatılan ve kalburun üstünde toplayan başka
anlıyoruz; yediveren gülü, kadife fethedilemeyen, zamanla eskiyen, bir şehirden söz edilemiyor.
gülü, katmerli gül, kızıl gül gibi… yenilenen, yeniden kurulan ve Yani İstanbul çok uzun bir
tekrar eskiyen İstanbul’a “şehir” geçmişe doğru Grek, Latin,
Gül ismi gibi, cins ad iken bir türe adının yakışmasında hiç şüphesiz çok tanrılı, tek tanrılı, Yahudi,
özel ad olan başka bir kelime de üzerinde sayısız medeniyetin Hıristiyan, Türk, İslam kültür ve
“mesnevi”dir. Bilindiği gibi “mesnevi” ayak izlerinin bulunmasının uygarlıklarının ortaya koyduğu
Leyla ile Mecnun, Ferhad ile Şirin rolü vardır. Asırlar akarken en zengin “Stinpolin”dir. Hiç
gibi beyitler halinde yazılan bir ona büyük harfle yazılan bir kesintiye uğramadan 9.000 yıldır
şiir formunun adıdır. Ama bütün “Şehir” saygısı göstermeyip biriken ve yaşanan bir kültürün
mesnevi kitapları içerisinde en içindeki hayatı sığlaştıranlar içinde olmak, ona hükmetmek,
güzel, en muhteşem olan bir tanesi olmuşsa da İstanbul yine kısa onunla bütünleşmek… Şimdi
“mesnevi” cins adını özel ad olarak sürede hayatı “Şehir” kimliğiyle söyleyeceklerimi garipseyecek
üzerinde taşır ve kelimeye büyüklük harmanlamayı başarmıştır. Bu olursanız, bugüne kadar
değeri katar. Nitekim bugün özellik burada yaşayanlara öyle duyduklarınızla çelişirse yahut
“Mesnevi” denildiğinde aklımıza bir gönül duyarlılığı vermiştir sizi İstanbul hakkında yeniden

