Page 214 - KÜLTÜR ATÖLYESİ III
P. 214

212






            KÖY ENSTİTÜLERİ                       ortamı    olarak  düzenlenmeliydi.   Herkes   yeteneklerine   göre   bir
                                                                                       işe  yarıyor,  yönetime  doğrudan
                                                  İlk  kez  öykünmecilikten  kurtuluyor,
            VE SANAT                              benliğimizi buluyorduk. Kazmayı derin   doğruya  katılıyor,  bulduğu  inandığı
                                                  vuracaktık  toprağa.  Kişi,  toplumdaki   doğruları  kuşun  ötüşünce  rahat
                                                  yeri,  toplumunun  dünyadaki  yeri   söyleyebiliyordu.  Kitap,  ekmekle  bir
                                                  açısından  bilinçlenecek,  sorunlarına   tutuluyordu. Bilgi edinme amaç değil,
                                                  yabancılaşmadan  onları  çözebilecek   insan yaşantısını iyileştirmenin, insan
                                                  yetkinlik  ve  etkinlikte  yetiştirilecekti.   yeteneklerini  geliştirmenin  aracıydı.
                              Mehmet Başaran      Müziğimiz,  edebiyatımız,  şiirimiz,
                                                  tiyatromuz   derinlerden   emdiği    Geldikleri   yerlerin,   yaşadıkları
                                                  özsuyuyla,  kanla  ulusal  boyutlara   günlerin  sorunlarını,  düşüncelerini,
                                                  kavuşacak, dünya kültürüne, sanatına   duyarlıklarını  birer  sanat  şölenine
            İki yüz yıldan beri yenileşme, değişme   katkıda  bulunacak  düzeye  ulaşacaktı.  dönüşen   “Cumartesi   Akşamları”
            sancıları   çekiliyordu.   Yukardan                                        nda  bilinçle,  ustalıkla  sazla,  sözle
            yapılan  girişimler  tabana  etkili   Köy  enstitüleriyle  girişilen  toplumu   kendi yazdıkları şiirler, oyunlarla dile
            olamıyordu.  Büyük  çoğunluğumuz      canlandırma işini, “Tabanda başlayan   getirebiliyorlardı.
            yoksuldu,  sıkıntı  içindeydi.  Çoğu   bir  Rönesans  hareketi”  sayanlar
            topraksızdı,  üretim  araçları  ilkeldi.   haklıydılar.                    Yüksek  Köy  Enstitüsünün  Güzel
            İç  ve  dış  sömürü  onların  üzerinde                                     Sanatlar,  Yapı,  Ev  ve  El  sanatları
            yoğunlaşıyordu.  Böyle  bir  ortamın   1940’larda  o  güne  değin  yalnız   kolları  doğrudan  doğruya  sanatla
            kültürünün,    sanatının    ulusal    jandarmanın,  tahsildarların  uğradığı   ilgiliydi.  Enstitülerdeki  on  binlerin
            bütünlüğü  sağlayabileceği,  yaşama   yerlerden  on  binlerce  halk  çocuğu   içinden  süzülüp  gelen  yetenekliler,
            savaşında  güçlülük  kazandıracağı,   kırlar  ortasında  başlatılan  eğitim   burada daha da gelişme olanaklarına
            yaratıcı  olacağı  söylenemezdi.  Önce   imecesine  katıldı.  Onlarla  birlikte   kavuşuyorlardı.
            saray,  sonra  İstanbul  yöresinde    üretici  halkın  yaşayan  kültürü,
            dönenen,  giderek  birkaç  büyük      sanatı  da  akıp  gelmişti…  20  Köy   Heykel,  mulaj  işleri,  iç  süslemeciliği
            kente    açılan   bir   edebiyat…     Enstitüsünde      okumuşlarımızın    de  taze  bir  anlayışla  ele  alınmıştı…
            Derinlerden,  özsu,  besin  alamayan   bilmediği, gün deymedik yanlarımız,   Ünlü heykellerin kopyalarıyla enstitü
            kısır,  aktarmacı  bir  düşün  yaşamı.  değerlerimiz   ortaya   çıkıyordu;   alanı  donatılmış,  Türk  büyüklerinin
                                                  Yüzyılların   yozlaştıramadığı   bir   heykelleri   yapılmağa   başlanmış,
            İşte  böyle  bir  sırada  geliyordu   beğeninin  ürünü  sayabileceğimiz    İstasyon  tepesine  Nusret  Suman
            Enstitüler,   özlerini    Kurtuluş    türküler,  nakışlar,  ezgiyle,  devinimle   “Tohum  Eken  Adam”  heykelini
            Savaşı’ndan  alıyorlardı.  Amaçları,   yaşamı   yorumlayan,   biçimleyen,   yapmıştı.  Yapılarda  bölge  gereçleri,
            yeni  bir  yoğurumla  kafayı,  eli    dışlaştıran   güzellikler,   oyunlar…   mimari  özellikleri  çağdaş anlayışla
            yenilemek,  tüm  insanımızı  yapıcı,   Tüme  taze  bir  güçle,  yorumla    işleniyordu.  Tahta  oymalar,  duvar
            yaratıcı duruma getirmek, ileri üretim   yaşama  katılıyor,  oyunlar  binlerle   resimleri,  yaygılar,  toprağımızdan
            aşamalarına ulaştırmaktı. Bilgiyi “süs,   oynanıyor;   türküler,   kurulan   köklenen yeni güzellikler yansıtıyordu.
            tahakküm  vasıtası”  sayan  egemen    orkestralar,  bağlama  toplulukları
            sınıfların   eğitim   anlayışlarından   eşliğinde  söyleniyordu.  Enstitüler   1945’te  Sabahattin  Eyuboğlu’nun
            ayrılıyorlardı.   Köylüyü,   dışardan   arası   imecelerle   yurt   yüzeyine   kılavuzluğunda   “Köy   Enstitüleri
            gelen   güçlerle   kalkındırmaktan    yayılıyorlardı.  Yüksek  Köy  Enstitüsü   Dergisi”   çıkarılmağa   başlandı.
            çok,  kendi  unsurlariyle  içinden    Güzel  Sanatlar  kolunda  besteler   Yazarları      20      Enstitünün
            canlandırmak        şuurlandırmak     yapmağa başlamış yetenekliler vardı.  öğrencileriydi.  16  bin  basılan  dergi
            (Tonguç)    gerekirdi.   “Canlılığı”                                       her  öğrenciye  ulaştırılıyordu.  Altı
            yaratan  üretim  yaşamı  olduğuna     Korkusuz,   baskısız,   zorlamasız   sayısı  (814)  sayfa  tutan  bu  yayım
            göre,  amaçlanan  insanca  yaşama     üretici eğitim yaşamı; bedence, ruhça   organında öyküler, şiirler, incelemeler,
            çalışmalarının  tümü,  bir  eğitim    gelişmenin  en  elverişli  ortamıydı.   gözlemler  yalın,  sade,  içtenlikli  ve
   209   210   211   212   213   214   215   216   217   218   219