Page 134 - KÜLTÜR ATÖLYESİ III
P. 134
132
Şiir ve İstanbul XVI. yy’da Bâkî, Zihni, Yahya Efendi; Somut yaşantıdan çıkış yapmaya
XVII. yy’da Şeyhülislam Yahya, Nef’i başlayan edebiyat ve şiir öncelikle
Atayî, Nabi gibi şairlerce yansıtıldıktan İstanbul’u, edebiyatçının yaşadığı
Erol Çankaya sonra Nedim’le bambaşka bir başkenti temel bir fon olarak alacak,
görünüme ulaşan İstanbul, yeni bir irdelenen sorunlar da çok zaman
evreye girmektedir. Dil, kitâbi değil bu sahne ile sınırlı kalacaktır. Bu
Divan şiirinin ilk dizelerinden yaşantısaldır. Mazmunlar olmasına evrede iktisadi ve siyasal olarak
günümüze uzanan şiir serüveninin karşın kitâbi olan kavramlardan, önemli dönüşümler yaşanmakta,
yayıldığı coğrafyaya bakıldığı zaman mazmunlardan değil, somut yaşantının bu yapısal-toplumsal altüst oluşa
değişmeyen bir başkent olduğu kendisinden çıkış yapılmaktadır. koşut olarak edebiyatçının bakışı da
görülür. Hele 1960’lara kadar Nedim’le birlikte genel olarak önemli bir değişim geçirmektedir.
bütünüyle böyledir bu. Başkent Osmanlı Divan Şiirinin mimetik
olmaktan da öte, bütün şiir coğrafyası yanı ve İstanbul’a bakış da Meşrutiyet hareketi, parçalanmaya
da zaten bu şehrin sınırlarıyla farklılaşmaktadır. Nedim’in şiiri başlayan İmparatorluk ve dağılan
çizilmiştir. Cumhuriyet Dönemine, görkemli bir İstanbul’un yansıdığı merkezi otorite, iflas eden maliye,
hatta 1940’lara kadar yalnız şiirin yerdir. Unutulmasın ki bu İstanbul ulusçuluk hareketleri vb. gibi öğeler
değil, bütün edebiyatın İstanbul’un koca bir imparatorluğun merkezidir; yeni bir dönemi ortaya çıkarmıştır.
dışına pek çıkamadığı anlaşılıyor. bu güç elbette başkente yansıyacaktır. Böylesine bir toplumsal evrede
Hiç kuşkusuz bunun nedenleri Bu görkem yöneticiler katında görkemli Dersaadet imgesi pek de
de var, yol açtığı sorunlar da… sürdürülen yaşama biçiminde kandırıcı olamamaktadır. Tanpınar
büsbütün yaldızlanmaktadır. Nedim bir yazısında şu çarpıcı tespitte
Divan şiirindeki İstanbul, ve öteki şairler seçkin bir azınlığın bulunuyor: “…büyük tüketicilerin
İmparatorluğun görkemini yaşadığı görkemli hayatı yazarlar. şehri, küçük üreticilerin şehri
simgeleyen, bunu deyimleyen bir Bu dizelerde Anadolu’yu sarmış oldu. Yarınki İstanbul bu üretimin
İstanbul’dur. Osmanlı’nın yükseliş ayaklanmaları, köy yaşantısını şartlarına, biçimlerine bağlıdır.”
evresinde bu payitahta egemen altüst eden Büyük Kaçgunluk’u Tanpınar’ın yorumunu benimseyip
olan yaşama biçimi elbette bu şiiri bulabilmek olanaksızdır. Bu nedenle sürdürürsek şunları söyleyebiliriz.
de etkileyecektir. 1453 sonrasında bu şiirin bu anlamda tarihsiz Eski İstanbul bir sentezdir. Bu sentez,
başlayan yeni dönemde öte dünyacı olduğunu söylemek de mümkündür. küçük-büyük, anlamlı-anlamsız,
bakışın yerini, gündelik hayat içindeki yerli-yabancı, güzel-çirkin, hatta
dünyevi zevklerin aldığı hemen XVIII. yy’da yine Nedim, Nabi, Fennî, bayağı birçok öğenin kaynaşmasıyla
fark ediliyor. Geniş imparatorluğun Hevayî ama özellikle de Şeyh Galip oluşmuştur. Sonra gene Tanpınar:
başkenti olan Dersaadet’te coğrafi var. Osmanlı İmparatorluğu’nun bu Bu sentez, imparatorluğun son
mekânın sihirli yanı kadar, başkent yüzyıldaki yeni konumu da farklı iki yüz yılında hemen her alanda
olmanın sağladığı iktisadi olanaklarla bir yönelişi ortaya çıkarmaktadır. üretici olmaktan çıkmış bir
zenginleşen yaşantısı da bu şiirin Şeyh Galip, İstanbul’u yansıtışta toplumsal düzenin malıdır. Özel
geçirdiği değişimde etkili olmuştur. bir zevk değişikliği’nin, değişen bir yaşayış biçimi, bütün hayata
Yeni dönemin yeni yaşama biçimi yaşama biçiminin şairidir; bir geçiş yön veren ve her dokunduğunu
içinde bir Osmanlı kültürü yaratma evresini deyimler. Şeyh Galip’ten uç ruhanileştiren dinsel bir kalıp bu
çabasıyla iç içe olarak, mimari, veren yöneliş, Tanzimat’la birlikte sentezin mucizesini yapmaktadır.
müzik, tezhip, minyatür gibi güçlenecektir. Tanzimat’la başlayan
alanlarda atılım görülmekte, bu dönemin en büyük özelliği, geleneksel Tanzimat sonrasında, özellikle
yöneliş kültürün yeni bir potaya yaşama biçiminin çatlayarak yerini Abdülhak Hâmid, Recaizade
dökülmesine yol açmaktadır. batılı değerlerin egemen olduğu Mahmud Ekrem, Samipaşazade
bir yaşantıya bırakmasıdır. Bu Sezai, Mehmed Tahir gibi şairlerin
Avnîya mahlasıyla şiir yazmış olan evrede Batı’ya, özellikle de Fransız bu doğrultuda belirginleştirdikleri
Fatih Sultan Mehmed’ten başlayıp dünyasına açılma görülmektedir. görülüyor. Tarhan, tarihsel bir

