Page 136 - KÜLTÜR ATÖLYESİ III
P. 136

134






                                                                                       Sıtkı, Bedri Rahmi, Dağlarca, Dıranas
              Ş
              Şarkıarkı                            Bir Başka Tepeden                   gibi adlarda da bu temler belirgindir.
              N
              Nedimedim                            Yahya Kemal Beyatlı                 1950’lerde  hemen  bütün  şairlerin
                                                                                       İstanbul’a   süren   büyük   göçten
              Bir safâ bahş idelim gel şu dil-î ir safâ bahş idelim gel şu dil-î
              B                                    Sana dün bir tepeden baktım ey      etkilendikleri  görülüyor.  Bu  yıllar
              na
              naşâdeşâde                           aziz İstanbul!                      içinde Türkiye’nin yaşadığı toplumsal
              Gidelim serv-i revânım yürü idelim serv-i revânım yürü
              G                                    Görmedim gezmediğim,                değişme    özellikle   bu   şehirde
              Sadabâdeabâde
              Sad                                  sevmediğim hiç bir yer.             sonuçlarını vermektedir. Büyük şehir
              İş                                   Ömrüm oldukça, gönül tahtıma        ya  da  metropol  olgusu  ilk  kez  bu
              İşte üç çifte kayık iskelede âmâdete üç çifte kayık iskelede âmâde
              Gidelim serv-î revanım yürü idelim serv-î revanım yürü   keyfince kurul!  ölçüde  önem  kazanmıştır.  İnsanlar
              G
              Sad
              Sadabâdeabâde                        Sâde bir semtini sevmek bile bir    arası ilişkiler bu değişime koşut olarak
                                                   ömre değer.                         değişmekte,  toplumsal  alt-üst  oluş
              Gülelim oynayalım kâm alalım ülelim oynayalım kâm alalım
              G                                    Nice revnaklı şehirler görülür      içindeki  bireylerde  yoğun  bir  anomi
              d
              dünyâdanünyâdan                      dünyâda.                            ve  yabancılaşma  ortaya  çıkmaktadır.
              Ma-î tesnim içelim çeşme-î nev-a-î tesnim içelim çeşme-î nev-
              M                                    Lakin efsunlu güzellikleri sensin   Gelenekler-görenekler    silinirken
              p                                    yaratan.                            yerine  bir  şey  konamamaktadır.
              peydâdaneydâdan
              G                                    Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun    Siyasal koşulların da karanlık olduğu
              Görelim âb-ı hayat aktığın örelim âb-ı hayat aktığın
              ej                                   rü’yâda                             dönemde  pek  çok  sanatçı  bu  olayın
              ejderhâdan derhâdan
              Gidelim serv-i revânım yürü idelim serv-i revânım yürü
              G                                    Sende çok yıl yaşayan, sende ölen,   şokunu   derinden   duymaktadır.
              Sad
              Sadabâdeabâde                        sende yatan.                        Benzeri  bir  durumun  XIX.  yy
                                                                                       Paris’inde  yaşadığını  bilmek  ve  o
            dokunaklı  bir  yurtsama  ardından    örnekliyor.  Aynı  çizgiden  olan  Arif   dönemde  Batı’da  beliren  akımların
            görülüyor.  Ancak  bu  nostaljinin    Damar,  Şükran  Kurdakul  gibi  adlar   bizde   1950’lerde   filizlendiğini
            gerçek  hayatla  şairin  arasında  bir   da  bu  kesimde  ele  alınmalıdır.  Bu   görmek   oldukça   çarpıcıdır.
            perde    oluşturduğunu   söylemek     tutum,  İstanbul’a  uğruna  dövüşülen,
            yanlıştır.  İstanbul  her  şey  olur  bu   acı  çekilen  bir  sevgili  olarak  bakar.   XIX.  yy  Paris’inde  ortaya  çıkan
            döneminde;  karısı,  yani  Memed’i,   İstanbul’u İstanbul kılan işçiler, yoksul   Baudelaire’ci   eğilimin   temelinde
            yani  Memleket’i…  Kuzeyin  buzlarla   halk  insanları,  balıkçılar,  Cibali’li   yatan  bu  büyük  boyutlu  kentleşme
            kaplı  denizleri  İstanbul’un  tuzlu  ve   tütün  işçisi  kadınlar,  hapistekiler,   ve  kişiler  arası  bağın  koparak
            sıcak,  kıvıl  kıvıl  Boğaz’ını,  Haliç’i   tramvay   biletçileri,   kepengini   bireylerin  yalnız  kalışı  bizde  ortaya
            düşündürür  kendisine.  Çıldırtıcı  bir   kaldıran   bakkallar,   iş   arayan   çıkan  İkinci  Yeni’nin  de  ipuçlarını
            kedere  saplanır:  Baktım/kahrolarak.   gurbetçiler,   işsizler,   meyhaneler,   barındırmaktadır. Öyle ki, 1940’larda
            Bir  Varna  akşamı  Şehzadebaşı’ndaki   kahveler  olarak  belirir  İstanbul.  İstanbul’a gerçekçi bir açıdan yaklaşan
            ramazan     gecelerini   hatırlatır,                                       İlhan  Berk  Galile  Denizi’nde  (1958)
            Üsküdar     Cezaevi’nin   görüşme     1940’ların  ünlü  Garip  hareketine   bu  iletişimsizliği  yansıtır,  toplumsal
            yerini  bile…  Nâzım  Hikmet’te       de  bu  bakış  egemendir.  Orhan  Veli   katastrof ve bireysel kaoslar üzerinde
            İstanbul   somut    bir   şehirdir.   sıradan,  küçük  insan’ın  sorunlarını   yoğunlaşır.  Şair  büyük  şehirden
                                                  yansıtır.  İstanbul’un  doğası  yine  öne   korkmakta,  onunla  kavga  etmekte,
            Bu  tutum  Nâzım’dan  sonraki  birçok   çıkmakta, Kapalı Çarşı’yı saran hüzün,   konuşmakta,  hırlaşmaktadır.  İnsan
            şairce  de  sürdürülecektir.  A.Kadir,   ağları  pırıltılarla  çeken  balıkçılar,   yalnızlaşmaktadır,  şair  ise  daha  çok.
            M.Niyazi  Akıncıoğlu,  Ömer  Faruk    Boğaziçi’nde  kişiyi  saran  tarifsiz   Şair bütünü elinden kaçırıp dünyanın
            Toprak,  Vedat  Türkali  (Abdülkadir   keder,  dokları  saran  çekiç  sesleri   bölük pörçük algılamasıyla yetinmek
            Demirkan),  Cahit  Irgat,  Rıfat  Ilgaz,   de  unutulmamaktadır.  Bu  akımdan   durumundadır.  Bu  yüzden  ancak
            Enver  Gökçe  gibi  şairlerde  bu     Oktay  Rıfat,  Melih  Cevdet  ve  ardılı   kısmi  bir  yaklaşımda  bulunup
            tutumun  izleri  hemen  görülüyor.    kuşaktan  Necati  Cumalı,  Sabahattin   yaşantıyı   fragman’lar   halinde
            İstanbul’a  geniş  bir  yer  ayıran  İlhan   Kudret’te  aynı  yöneliş  görülüyor.   algılayacaktır.  İkinci  Yeni’de  bunun
            Berk  de  İstanbul’da  (1947)  bu  tavrı   Değişik adlar olan Ziya Osman, Cahit   Örnekleri  çok  somuttur.  Geyikli
   131   132   133   134   135   136   137   138   139   140   141