Page 138 - KÜLTÜR ATÖLYESİ III
P. 138

136








             Kapalı Çarşı                          Çapalı Karşı                         Yerin Var mı?
             Orhan Veli Kanık                      Ece Ayhan                            A. Kadir


             Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar     Kollarında eski balık dövmeleri      Hapse düştüm, buram buram
             bilirsin, Sandık odalarında;          Teodor kasap perhiz ahali içmez      tüttün burnumda.
             Senin de dükkânın öyle kokar işte.    ay Türkçe rakı çıkmıştır kapalı      Asker oldum, taşını toprağını
             Ablamı tanımazsın,                    ve geniş Muhlis Sabahattin’den       kucakladım düşümde,
             Hürriyette gelin olacaktı, yaşasaydı;  Ayşe opereti ne güzel bir hiç       kulaç attım denizinde,
             Bu teller onun telleri,                                                    türkü yaktım gecende.
             Bu duvak onun duvağı işte.            Üç yıllar var ki minyatürlere        Baharını, yağmurunu, rüzgârını,
             Ya bu camlardaki kadınlar?            mahkûm                               sabahını
             Bu mavi mavi,                         Teodor’un o eski balık dövmeleri     dağlara savurdum sürgünde.
             Bu yeşil yeşil fistanlı...            ay osmanlılaşmış abi tüfekçi olmuş
             Geceleri  de  ayakta  mı  dururlar    ve korkunç taş gülmekler Muhlis’te   Duyuyor musun, İstanbul, gene
             böyle?                                gibi merdivenli bir sokaklar uzatmış  çalıyorum kapını,
             Ya bu pembezar gömlek?                çiçek bahçelerine kaçabilsin Ayşe    ta nerelerden sağ salim döndüm
             Onun da bir hikâyesi yok mu?          atlı tramvaylarla ne güzel bir hiç   işte,
             Kapalı Çarşı deyip geçme;                                                  ne yıldım, ne pes dedim, ne
             Kapalı Çarşı,                         İşte o biçim gecelerde kucaklamış    tükendim,
             Kapalı kutu                           getirir enflasyon arkadaşlarını      ne yem oldum kurda kuşa.
                                                   kova Abdülhamit akşam gazeteleri     İstanbul, gene çalıyorum kapını,
                                                   dağlar gibi yalnızlık ne güzel bir hiç.  bana bir yerin var mı,
                                                                                        şöyle kıyıcığına kıvrılsam


            dolduran  işçileri,  paydos  saatlerini   genel  olarak  bu  çerçevenin  dışına   başlayan   gündelik   yaşantının
            halk kahvelerini ’de akılda tutar. 1970   çıkmaz.  Tahir  Abacı’da  gurbet  temi   anlatımı   Tanzimat’la   başlayan
            sonrasında  onda  da  metropolümüz    ayrı  bir  yer  tutar.  Ancak,  tutucu   evrede  halkçı  bir  özellik  kazanır.
            olarak  yansır  İstanbul.  Bu  evredeki   bir  perspektifle  eriyip  gitmez  bu.   Tevfık  Fikret  ve  Mehmet  Akif  bu
            İstanbul;  taşralılarla  meyhaneleri   Şehir  olgusunu  yadsımadan,  gurbet   evredeki iki ilginç tutumu deyimler.
            dolduran    entelektüellerin,   pop   havaları   söylese   de   İstanbul’a   Yahya  Kemal’le  tarihselci  bir  bakış
            ikonolojisinin, işsizliğin, süpermarket   katışmanın   mücadelesini   veren   belirir.  Nazım  Hikmet’in  başlattığı
            kültürünün başat olduğu bir yöredir.  Anadolu  köylüleri,  yeni  işçilerin   yöneliş  ise  somut  bir  İstanbul’un
            Çağdaş  kültürün  karmaşası  yansır   yansıtılışı olumlu bir tutumu örnekler.   belirmesi.  İstanbul’lu  gerçek  insanla
            şiirine.  İstanbul  gibi  dağınık  bir   Mutlu  Parkan  İstanbul’u  yazarken   bağ  kurma  çabası.  Orhan  Veli’de
            şair  olan  Egemen  Berköz  rahat  ve   yabancılaşmış   bilincin   ironik   yaşama  sevinci,  buruk  bir  yan  gene
            dingin bir söyleyişle İstanbul’lu aydın   anlatımını  yapar.  İzzet  Yasar’da  da   de.  İkinci  Yeni’  de,  kopan  İnsanî
            insanın gündelik yaşantısını çizgiler.   aynı tutum görülüyor. Yabancılaşmış   bağlar  karşısında  tepki  ve  iletişimin
            Bu  kimin  İstanbul’u?  diye  soracak   bilinçliliğin  merceğinden  yansıttığı   yadsınması.  Attilâ  İlhan’da  tam  bir
            bir bilinçliliği sergiler. Berköz’ün ana   toplumsallığı verirken bu bilinçlilik’in   metropol  olarak  İstanbul;  çağdaş
            teması  olan  şehir-birey  çatışması,   ince alayını da yapar.             bir  ağn  olarak  İstanbul.  1960’larla
            sokaklar ve yalnızlık gibi sorunsallar                                     yeni  bir  evre.  Gündelik  yaşantının
            Refik Durbaş’ta yeni açılımlar kazanır.   Özetlenebilirse şunlar söylenebilir:   uç köşelerine kadar sokulan bir şiir,
            O,  İstanbul’a  göçmüş  Anadolu                                            bir  mücadele  alanı  olarak  İstanbul.
            insanının  yaşadığı  amoniyi  yazar.  Divan  Şiirinde  iyice  soyut  bir   1970’lerde başlayan oluşumların, her
                                                  İstanbul  daha  çok  doğanın  efsunkâr   kuşaktan  şairin  İstanbul’a  bakışını
            1970’ler boyunca da yazılan İstanbul   yanıyla  öne  çıkar.  Nedim’le  birlikte   gözden  geçirmesini,  dönüşümünü
   133   134   135   136   137   138   139   140   141   142   143