Page 162 - KÜLTÜR ATÖLYESİ III
P. 162

160






            Buldum  adresi.  Bastım  zile.  Açtılar.   Kulağının  ardında  karanfiliyle  genç   dolaştırıveriyor:
            Girdim,  beni  salona  aldılar.  Çini   irisi garson koşarak geliyor.      “Bir, iki, üç, dört, beş, sekiz... Yaşa!”
            soba  gürül  gürül  yanıyor.  İnsanın   “Emret!”
            gavuru Müslümanı olmuyor arkadaş.     “Bize çay getir...”                      (BÜYÜKLER VE KÜÇÜKLER)
            İnsanın insanı insan oluyor! Evlerinin   “Kaç tane?”
            duvarları  sıva,  badana  yapılacakmış.   “Kaç kişiyiz ulan saysana!”      Refik Durbaş, Öykülerde İstanbul,  Altın
            Ne  istersin  dediler.  Ben  istedim  üç,   Garson   gözlerini   üzerimizde   Kitaplar  Yayınları,  1995,  ss:110-119
            onlar  verdiler  dört,  beş.  Bir  ellilik
            avansı alınca evden nasıl çıkıyorum,
            yani topun ağzından fırlamış mermi
            gibi! Karmış, sulusepkenmiş... Haydi
            bir  vapur,  doğru  bizim  semte.  Ulan
            kömürcü tart on kilo kömür. Bakkal,
            ver  ordan  pastırma,  sucuk,  ekmek.
            Kasap, tart bir kilo et. Bir şişe de şarap
            uydurdum  mu?  O  gece  görmeliydin
            bizim  evi.  Mangalda  ateş  nar  mı
            var,  duvarlar  gülüyor  mu  gülüyor,
            çocukların  yüzüne  kan  mı  geldi
            kan!  Ver  kız  şu  tepsiyi,  alamadın,
            veremedin geceyarısıa kadar!

            Sokağı  tam  dönüp  ana  caddeye
            çıkacaktık, hemen sağa durdu.
            “İşte bizim kahve!” dedi.

            Girdik.  Kendisi  gibi  üstleri  başları
            harç,  harç,  kireç  bulaşıkları  içinde
            insanlar. Onu görünce sanki kahvede
            bayram havası esmeye başladı.
            “Vaaay Yandan Çarklı geldi!”
            “Nerelerdesin ulan Yandan Çarklı?”
            “Yandan    Çarklı   be,   radyoların
            televizyonlusu  çıkacakmış  yakında,
            duydun mu?”


            Bir iskemle kapıp bana ikram ediyor,
            sonra  da  kendi  altına  bir  başkasını.
            Beni     arkadaşlarına   tanıtıyor,
            selamlaşıyoruz.


            Daha sonra garsona sesleniyor:
            “Heey... Fidanakiiii!”


            Garson ta gerilerden karşılık veriyor:
            “Hoooooop!”
            “Gel buraya!”                                                        Ferit Öngören
   157   158   159   160   161   162   163   164   165   166   167