Page 46 - KÜLTÜR ATÖLYESİ III
P. 46
44
Üstelik 1947’lerde yazdıklarından etmek değil ama / Acı su bedava haraç bilmeyiz. / Tütünü öküz için
sesleniş.. Necatigil’in bir başka / Kelle fiyatına hürriyet / Esirlik icat ettik, çift sürerken bir cigara
yüceliğini Atatürk’e bağlılığında bedava / Bedava yaşıyoruz, bedava” içimi dinlensin diye/ Öküz bizsek,
görürsünüz. Gösterişten uzak saf, Sere serpe de diyebilir bu arada, hani soluk alacak vakit nerde! / Bu
tertemiz Atatürk sevgisini.. entarisi sıyrılmış hafiften de.. “Kolunu yüzden hor bakıyorlar bize, kanımızı
kaldırmış, koltuğu görünüyor / Bir içtiklerinden / Bencillik en büyük
Parkın içine girdiğinizde şairlerin tekli eliyle de göğsünü tutmuş / İçinde bereket onlara, / beylikleriyse en
heykelleri karşılar sizi.. Bunlardan kötülük yok, biliyorum / Yok, benim büyük dolap.” Evet, haklısınız kızmış
biridir Cahit Kulebi.. Onun ses rengi de yok ama…/ Olmaz ki ! / Böyle de bir şeylere, toplumsal bir şeylere Oktay
dizelerinde şöyle ulaşır size: “Senin yatılmaz ki!.” Rıfat.. Ama Oktay Rıfat bu.. Şöyle de
dudakların pembe / Ellerin beyaz seslenebilirdi sizi rahatlatmak için:
/ Al tut ellerimi bebek / Tut biraz.” Peki Oktay Rıfat ne diyor: “İçlerinden “Kızlar vardır kıvırcık salata gibi /
Veya şöyle sürdürür esintili: “Benim anlıyorduk, söylediklerini/ Ağızları burunları kıvır kıvır / Bacak
doğduğum köyleri / Akşamları Yoksulsunuz, iğrençsiniz, diyorlardı. bacak üstüne vapurlarda / Rüzgar
eşkıyalar basardı / Ben bu yüzden / Ne giysiniz var dolabınızda, ne eser oraları buraları görünür /
yalnızlığı hiç sevmem / Konuş biraz.” iki türlü yemeğiniz ne de paranız / Baktıkça fık fık eder adamın içi..” Ve
Yurdumuz diye de seslenebilir Cahit sevginize karnımız tok, özgürlükse ekler: “Rumeli hisarında Orhan’ın
Kulebi usta kadınlarımıza uzanarak: özgürlük bizim için / sırıtmaya mezarı / Ne gittim ne gördüm gitmek
“Ya yurdumuzun kadınları / Hep bile gerek duymadan arkalarını de istemem / Taze ekmek bir parça
yanık tenlidirler / Ya yurdumuzun dönüyorlar soframıza / Oysa biz beyaz peynir / Şimdi olsa şuracıkta
kadınları / Hep yanık tenlidirler alın terimizi bölüşüyoruz / yağma rakı içer / Denize mi bakar kim bilir..”
/ Hepsi de çınar gibi / Yahut
veremlidirler” Ve sözü bitirir: “Uzak
kadınlar, / Sıcak kadınlar, / Ya
onların doğurduğu Karacaoğlanlar /
Çiftçiler, balıkçılar, çobanlar.”
Şu gözleri kapalı İstanbul’u dinleyen
Orhan Veli değil mi? İstanbul’da
bir fakir Orhan Veli değil mi?
Veli’nin oğlu, tarifsiz kederler içinde?
Hayır hayır, çok bildiğiniz dizelerle
size ulaşmıyor bugün.. İstanbul
Türküsü değil; değil İstanbul’u
dinlediği dizeler.. Peki ne diyor: “
Bedava yaşıyoruz, bedava / Hava
bedava, bulut bedava / Dere tepe
bedava/ Yağmur çamur bedava /
Otomobillerin dışı / Sinemaların
kapısı / Camekanlar bedava / Peynir http://www.istanbulium.net/2014/01/sairler-sofas-parknn-sairleri.html

