Page 43 - KÜLTÜR ATÖLYESİ III
P. 43
41
ahşap evlerindeki aşkları bitmez.. Konak yavrusu haneler..
O eski mahallelerin insana huzur, Konaklar.. Tek ya da
sükunet ve mutluluk veren insanların iki katlı, bahçelerinde
saygı dolu sevgileri, dayanışma ebruli hanımelleri
heyecanları bitmez.. Veee, İstanbul açan, havuzlarında
aşkı, İstanbul sevgisi, ebedi uykularına kırmızı balıkların
varmış olanların son duraklarında yaşadığı sayfiye evleri..
bile bir buhurdan gibi tüter.. Faytonlar.. Birinci ve
ikinci mevki tramvaylar..
Gören gözler, duyan kalpler bu Mahalle bekçi1eri..
yerlerden geçtiklerinde bir hoş Sütçüler, yoğurtçular, at ya
olurlar.. Sanki yıllar yıllar gerisinden da eşek sırtındı sebze-meyve
birilerinin kendilerine seslendiklerini satanlar.. Bileyciler, sucular,
duyarlar. Kim bu “şehrin üzerine” eskiciler. Bunlarla bir kişilik
ayak basmışsa, gün gelir adı kazanmıyor muydu İstanbul?..
İstanbullu’ ya çıkar ve yine bir gün İstanbullular da birbirlerine öylesi
mutlaka iç çekerek anlatacak anısı Yok hayır, burası İstanbul değildi.. duyarlı idiler. Doğru, sokaklar çok
olur. “Ah” der, “biz buraya ilk Bu çimento yığını ile göklere uzanan dardı.. Buna rağmen kimsenin şikayeti
geldiğimizde..” diye başlayıp, artık estetikten yoksun, birbirinin aynı, yoktu.. Belki de oturdukları evlerle bu
kocamış gönüllerindeki düne özlemle devasa görünümlü sefertası binaların sokak yapılarından oluşan bir özelliği,
dolu sessiz çığlıklarını kalplerine İstanbul’da ne işi vardı? bir panoramayı paylaşıyorlardı..
gömerler. Komşuluk, kentin çok büyük
Amerika’da başlayıp, oradan özelliklerinden biriydi.. Bugün.. O
Ama onların ifade etmedikleri Avrupa’ya ve Japonya’da hayat bulan konuya girmek istemiyorum.. Ama
gerçek ıstırap, artık İstanbul’un o binaların İstanbul gibi Allah’ın özene şimdilerde nedense hep ünlü düşünür
İstanbul olmadığıdır. İlk göç ettikleri bezene yarattığı, dünyanın bu en Shaw’ın, 1930’lu yıllarda söylediği bir
İstanbul yabancılaşmaya başlamıştır.. muhteşem doğal güzellikleriyle dolu sözü anımsıyoruz: “Kimi insanları
Dün değildi yadırgadıkları kent.. kentinde ne işi var? İstanbul silueti tanıdıkça hayvanlara muabbetim
Eee, peki ne oluyordu da şimdi bozulmuştur.. Göğü, havası, suyu, artıyor!”
yabancılık hissediyorlardı?..Yoktu toprağı, mahalleleri, bağları bahçeleri
artık İstanbul’un nezih insanları. ranta, topal siyasete, çıkara kurban İstanbul, o kendine özgü yapısını
Birbirlerine kucak açan, güleç, edilmiştir.. yitirdi.. Bir yığın yeni varoşlardan
sımsıcak insanları.. İstanbul oluşan, insanları ile gelenek
hanımefendileri.. Ağlamak, yakarmak nafile artık.. görenekleri ile başka bir kent oldu..
Kim okur kim dinler.. Ormanlar Varoşlar, eski gecekonduların yerini
Yoktu artık o her şeyleri ile “İstanbul artık can pazarı oldu.. Evler dedim aldı. Göçlerin getirdiği bu meskenler
beyefendi” leri..Ya evler? Ya evler.. gülümsediniz.. Evet, o canım ahşap pıtrak gibi çoğaldı. Kentin ana
İstanbul’u İstanbul yapan evler.. evler birbirleriyle akraba gibiydiler; merkezi bile bir çeşit varoşa dönüştü!
Ahşabın asaletini, sıcaklığını, kendine öylesine yakın ve öylesine sıcak, Keşke diyorum bu oluşumdan kent
özgü mimarisi ile yaşatan evler.. bu nedenle buralarda yaşayan etkilenmeseydi.. Herkesin İstanbul’da

