Page 149 - KÜLTÜR ATÖLYESİ III
P. 149
147
mı? Değil elbet. Çağlar Boyunca dolanmakta ise/Ondan çekinmeli./ reklâmcısıyım. Gidip ayakkabılarınızı
İstanbul Görünümleri dizisine Köprüde arkadaş olunmaz;/Köprüden boyatın dilsiz boyacıya. Sonra
Köprü ile, Galata ile, Yüksekkaldırım seyredilir. Tünel yazılırken Tüneldeki Mercan Ustanın özenmeden yaptığı
ile başlayan Çelik Gülersoy, köprüyü, Çocuk yazılmaz mı: Edirnekapıda kemik kakmalı boya sandığını yeni
vapurları kucaklayan renkli resmin bu akşam bir ana bir çocuğun tünele bir dünyaya doğar gibi seyredin.
bir köşesine Orhan Veli’nin Galata nasıl bindiği hikâyesini dinleyecek. Boğaziçinde mehtap, Çamlıcada
Köprüsü şiirini koymalıydı: Dikilir Çocuk, “kocaman gözlü bir adam grup insanoğluna, ölümü de arada
köprü üzerine,/Keyifle seyrederim bana baktı da iyice sevinemedim” bir hatırlatır. Mercan Ustanın boyacı
hepinizi./Kiminiz kürek çeker, diyecek. Yabancılara gülemediği, sandığı durmadan bir yeniden
sıya sıya;/Kiminiz midye çıkarır beyaz dişlerini gösteremediği, doğmanın mehtabıdır. Balıkçısını
dubalardan;/Kiminiz dümen tutar duyduğu şeyleri, söyleyemediği Bulan Olta’da da Köprüyü, Sait
mavnalarda;/Kiminiz çımacıdır şeyleri bu anaya söyliyecek, onlar da Faik’in insanlarını, bir bakıma
halat başında;/Kiminiz kuştur, uçar, tünele binmiş kadar sevinecekler. İstanbulu, İstanbulluyu buluruz.
şairâne;/Kiminiz balıktır, pırıl pırıl;/ Sait Faik, Uzun Ömer’i de anlatacak: Bacakları Olsaydı’da Yüksekkaldırımı:
Kiminiz vapur, kiminiz şamandra;/ Şu bizim Galata köprüsü bir de Âdem oğlunun Havva kızına en
Kiminiz bulut, havalarda;/Kiminiz nerede var acaba? Çin’de var mıdır kavuşamadığı yerde kavuşmak
çatanadır, kırdığı gibi bacayı,/Şıp dersiniz? Berberleri, boyacıları, istenilen saadete Alageyik sokağından
diye geçer köprü’nün altından;/ yemişçileri, sucuları, simitçileri, girilir. Sonra yine Yüksekkaldırıma
Kiminiz düdüktür, öter;/Kiminiz aşçıları, gazinoları, kunduracıları çıkılır. Sol tarafta merdivenli bir yokuş,
dumandır, tüter;/... Sonra İstanbul’u ile tuhafiyecileri eksik hattâ evsiz havagazı fenerleri, üzüntüsüz gözüken
Dinliyorum şiirini: İstanbul’u barksızlara havadar otelleriyle bir dar sokakların hikâyesine yürümek
dinliyorum, gözlerim kapalı;/Önce köprümüz vardır. Doğrusu şairâne, istemezseniz Yüksekkaldırımın
hafiften bir rüzgâr esiyor;/Yavaş yavaş bulunmazlığına bulunmaz bir matah! tepesinden “Şimdi yar olmayı istersin
sallanıyor;/Yapraklar, ağaçlarda;/ Dünyada misli menendi olmayan bu ama” şarkısı sizi çeker. Durmazsanız
Uzaklarda, çok uzaklarda,/Sucuların köprünün altında, tavanı bize göre iki adımla üç adım arasında hangi
hiç dinmeyen çıngırakları;/İstanbul’u değil ama şu yukarıda sözü geçen şarkının söylenildiğini anlamak
dinliyorum gözlerim kapalı. Sıra adama göre basık bir dükkânda bir mümkün değildir:
Boğaziçine geldiğinde İstanbul piyango satıcısı yaşar: Bay Ömer
Türküsünü: İstanbul’da, Boğaziçinde,/ Özkan. Özkan soyadından çok, Uzun Mariya Magdalena mı yoksa, Olmaz
Bir fakir Orhan Veli’yim;/Veli’nin Ömer ismi ile anılan bu genç adamı ilâç sinei sat pareme mi? Akşamları
oğluyum,/Tarifsiz kederler içinde./ hemen her İstanbullu, her İstanbul’a da güzeldir Yüksekkaldırımın, ihtiyar
Urumelihisarı’na oturmuşum;/ gelen taşralı Haydarpaşa vapurundan levanten kitapçıları, kitapçıların
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum:/... Köprüye ayak basar basmaz durup camekânları da.. Sıra kahvelere
Hiç şiirsiz, kuşsuz, balıksız, mavnasız, hayretle seyreder. gelecekse Sait, yine yanıbaşımızda:
İstanbul mu olurmuş? Soğuk, temiz, beyaz mermerli,
Siz Mercan Ustayı tanımazsınız. ince belli çay bardaklı, mavi, sarı,
Bir de insanız. Sait Faik, Köprü şiirinde Sait Faik tanır, bir de Bedri Rahmi turuncu fincanlı, köylü, zayıf
“İnsanlar köprüden geçmediği Eyüboğlu. Sait, hikâyesini yazmıştır: garsonlu, sarı yüzlü ocakçılı İstanbul
zaman/Acaba köprü düşünür mü?” Gün Ola Harman Ola. Bedri, resmini kıraathaneleri! İstanbulu, İstanbul
diyor. Bir başkası gece saat ondan yapmıştır: Mercan Usta. Hikâye, halkını, derdini, zevkini, bilgisini,
sonra vapurları ve ışıkları seyreder Son Kuşlar’dadır; resim, Sait’in dirayetini, zekâsını, sinemalardan,
güler,/Ah ona bir bilet alan olsa Burgaz’daki evinde asılıdır. Köprü yılışık, ciddi tiyatrolardan, plâjlardan,
dünyayı dolaşmak işten değil;/Onun merdivenlerinin bir tanesinin altında dükkânlardan, hattâ evlerden daha
yanında gitmemeyi, gitmek isteyerek bir dilsiz boyacı vardır. Mercan çok sizler temsil ediyorsunuz. Siz
düşünmekte/Yalnız bu sonuncuda her Ustanın reklâma ihtiyacı yok. Mercan birer tembel yatağı değil, birer muhtar
şey yalancı, hülya ve melânkolidir./ Usta dâhidir. Fakir doğdu; fakir üniversitesiniz. Tramvaysız da olmaz
Her kim ki bir arkadaş bulmak için ölecek. Ben burada dilsiz boyacının İstanbul. Sait’in son hikâyelerinden

