Page 154 - KÜLTÜR ATÖLYESİ III
P. 154
152
HAVUZ BAŞI başıboşlar mı oturur? Kimseler âşık Bunun üzerine adam yerinden kalktı,
değil mi bu şehirde? Kimseler, bir yanıma geldi.
meydanın kanepesinde kimseyi
beklemeyecek mi, yüzünü bir dakika «Bu caminin ismi ne?»
Sait Faik Abasıyanık görmek için kimsenin?
(1906-1954) Bir türlü bulamadım caminin ismini,
Önce yanımdaki kanepeye oturdular. dersem, inanır mısınız? Hâlâ sizinle
Biri kadın, öteki erkekti. Erkek bana beraberdim. Hayır, hasta filan
Beyazıt havuzunun kenarındaki gülümsedi. Halim yok gülmeye; değildiniz, çok şükür! Beni görmemek
kanepelerden birine oturmuş, sizi yoksa tatlı tatlı gülümsemesine için arka yollardan gidişinizi görür
bekliyorum. Yaşını almış bir adamın karşılık verilmeyecek adam değildi. gibi oldum. İçimi mütevekkil
yirmi yaşındaki çocuk kederlerini, Bu selam yerine geçen gülümsemeye bir sıkıntı sardı. Kızamıyorum
sevinçlerini yaşaması ne demektir, neden cevap vermedim? Sizi size.. Dünyaya kızıyorum. En iyi
diye düşünüyorum: Belki bir, geç bekliyordum Hâlâ sizi bekliyordum. arkadaşıma kızıyorum. -Yok a..- Bu
olma hadisesi. Belki de bir çeşit Belki de, bugün, bu saatte buradan mayıstan başka her şeye benzeyen
hazları, kederleri, çocuklukları çıkmayacaktınız... Yoksa hasta soğuk bin dokuz yüz kırk altı mayısına
uzatma temayülü. Ama bu uzayan mıydınız? kızıyorum. Budalaca güle kızlara
yaz, kışın gelmeyeceğine alamet kızıyorum. Size kızamıyorum. Arka
değil. Kış müthiş olacak, kar yolları Bir ara bir başkasında saçlarınızı, sokaklardan beni görmemek için
kapayacak, bembeyaz ovada ölülük yürüyüşünüzü seyreder gibi olmuş, kaçtı ise, beni düşünerekten gitmiştir,
uzayıp gidecek... siz olmadığınızı görünce yeniden diyorum. Hatırladım caminin ismini:
merak etmiş, üzülmüş; sonra, belki de
Sizi bekliyorum. Sizi göreceğim; benim burada oturduğumu tahmin «Beyazıt Camisi, canım!»
içimde bir şey koşacak. Siz görmeden etmiştir de öteki kapıdan çıkmıştır,
geçeceksiniz. Ben kederle sevinci şüphesine düşmüştüm. Bu şüpheden Kadın da yerinden kalktı. Adamın
duyup dalacağım istediğim âleme. çabucak caydım. O kadar ehemmiyet mühim bir sual sorduğunu,
Dünyayı yeniden kederlerle verilmeye değer miydim? cevabımın bütün karışık meseleleri
kuracağım. Sonra çarşılardan halledeceğini bağıran pek mütecessis
çarşılara, insan sesleri arasında, her Ya hasta iseniz!.. bir yüzle yanımıza geldi. Yanına
şeyi sizinle kurulmuş bir şehirde oturdu adamın. Bu sefer o sordu:
dolaşacağım. Sanki hasta idiniz. Koşup yatağınızın
başucuna gelmiştim. Gözlerinizi «Ali Sofya, hangisi?»
Herkes geçti, siz geçmediniz. açtınız. Alnınız terli idi. İki açık sarı «Şu tarafta...» Bir işaretle sol
Yüzünüzü göremedim. Bayramını, tel terli alnınızın üstüne yapışmıştı. tarafı gösterdim. Anlayamadılar
çocukluk bayramım salıncaksız «Ateşim düşmüyor,» demiştiniz. ne taraftadır Ali Sofya.. Elimin
geçmiş gibi gözüme yaş doldu. Şehre koşmuştum. Karaborsalardan gösterdiği istikâmeti bir türlü
ilaçlar getirmiştim. İyileşmiştiniz. kestiremediler. Gösterdiğim yerde
Soğuktan mı titriyordum, yoksa Rıhtım boyunca yürümüştük. Taze, kocaman binalar, birbirini kesen,
heyecandan, üzüntüden mi, kırmızı idiniz. Alnınız terli idi. biçen yollar, dükkânlar vardı. Orada
bilmem. Havuzun suyu bulanık. Gülüyordunuz. Alay ediyordunuz. Ayasofya’yı nasıl bulacaklar? Ama ne
Kapının saatleri 12’yi geçmiş. Koşuyordunuz, yakalayamıyordum. yapsınlar, çaresiz kabullendiler. Zahir
Kanepelerde kimseler yok. Tramvay Allah esirgesin! Hasta olmayın! oralardadır, diye akıllarından geçmiş
ne fena gıcırdadı! Tramvaydaki gibi yüzüme baktılar. Son bir defa
adam bir tanıdık mıydı, acaba? Dört beş saniye içinde daha:
Ne diye öyle dönüp dönüp baktı?.. düşündüğümden adamın selamına
Yoksa kimseciklerin oturmadığı karşılık vermemiştim. Dört beş saniye «Herhalde ıraktır» dediler.
kanepelerde bu saatte yalnız pek bir gecikmeden sonra ben de güldüm. «Yok, pek ırak değil» dedim. Adam

