Page 153 - KÜLTÜR ATÖLYESİ III
P. 153
151
aşamalarını anlatıyordu sözgelimi. hepsi. Samiye Hanım, aklına gelen Günde bir kalıp salam harcıyordu. O
Bu işkencenin sahibiydi. Hele sözler, uyakları kırışık kağıtçıklara yazıp şarkı, o şarkıdan yaz bre, öyle bir küfte
ölçülü uyaklı Unkapanı şarkı sözleri yardım etmeye çalışıyordu bana. Ama attır! diye bağırıyordu arkamdan.
düşünüyorsam, bu duyumsama ışık ve kaşık gibi, mum ve kum gibi, KORKARIM ÖLDÜRÜR TEK
mahvediyordu beni. Mariya ve araya gibi şeyler oluyordu DOSTUM! Mum ışığında Samiye
onun uyakları. Hanımla oturuyorduk. Elektrik
Samiye Hanımın kaynanam, kadınım geldiğini anlamıyorduk. Saatleri
ya da pansiyoncum olmayı seçemediği Işıklar gidince, Samiye Hanım de yanlış görüyorduk. Sanki bu
o saatler, yanan her ışık beni yerden elektrikli bütün araç gereci pansiyona başkaları tarafından
yere vuruyordu. O egemen karanlık kapatıyordu, fişten çekiyordu. kapatılmıştık da, hazin, plastik şişlerle
az az yenilirken, meyve kokulu, Hatta ışığın ani gelişiyle kolayca yazgımızı örüyorduk. HAYIR! diye
parafinli, acemi fitilli, acıklı mumlu bozuluverir diye, ampulleri gevşettiği bağırıyordum ben Samiye Hanım bana
o saatler bir anda bitiyor, elektrik bile oluyordu. Elektrik düğmelerini yaklaşıyordu. Durup dururken niçin
geldiğinde. Samiye Hanımın bana çevirirse, tartışmaya başlardık: Hadi bağırdığımı sormuyor. Ah, neye hayır
kendi elleriyle sunduğu Maria bakalım, şimdi bu açık mı kapalı dediğimi bir türlü anlamıyor, merak
Magdalena da sırroluyordu hemen. mı? diye üstü kalkık olunca açık, etmiyor. Pamuklu kocaman donunu
İlk ışık. İşte o, işte sol majör, yine tersi de kapalı! diye boğuşuyorduk çıkarmam için belini kaldırıyor.
onun süreği ve re majör, harflerin birbirimizle. Kalçaları ay gibi doğuyor. Bir şey
gizli notaları, karanlığın nakaratı, söylemeyeceğim ona. Konservatuvara
yıkanmış Samiye Hanım kokusu,
sonra da si bemol majör… Duyulmuş Unkapanı Manifaturacılar Çarşısına döneceğimi, belediye bandosunda
duyulacak en gamlı gam. Suskunluk. patronuma gidiyordum ben. Samiye çalmaya yeniden başlayacağımı
Bir şeyleri konuşmadan anlatmakta Hanım, geniş yatağından sabahın söylemeyeceği. HAYIR!
onun seçtiği yol benimkinden köründen kalkıyor, ardımdan su
daima daha etkili, daha başarılı döküyordu. Bu kez iyi haberler Ama bütün bunlar evet diye
oluyordu. Bense şu obua ile klavsen getirmemi istiyor, su döküyordu. bitiriyordu. Işık geliyordu. Samiye
arasına sıkışmış oluyordum. Bir Gideceğimi düşünüyordu hep Hanım, demin yitirdiği havanı
elektrobağlamanın sapı böğrümü AŞK YAĞMURU SEL GİBİ buluyordu. Mantı, hayır, paça
deşiyordu. İki büklüm kalıyordum. ÇAĞLAMAYINCA! diyordum ona. hazırlıyordu. Durup dururken niçin
Samiye Hanım elinde bir şef bageti Akşama doğru dönüyordum. Aydınlık bağırdığımı sormuyordu.
tutuyordu. Ya da erimiş parafin, her yeri hazlı bir saldırıyla basıyor
havan, alaturkaya yeni yeni alışmış ve her yeri vıcık vıcık bir yenilgiyle Sormadığı için, garip ve zavallı bir
bir keman. Eski hezaren sandalyelerin terkediyordu. MUTSUZUM cezaya çarptırılıyordu. Bilmeyecekti.
arkasında, birkaç, çalgı emeklisinin AŞK ATEŞİ DAĞLAMAYINCA! Yarın, yılların küfüyle bezeli
durduğu yerde bilemediğim bir diyordum sürdürerek. Ben o sabah notalarımı yeniden çıkaracağım
büyü, bir sunak köşesi yaratıyordu. şarkı sözlerimden hiçbirinin ortaya. Bütün şarkı sözlerimi de –o
Törenimiz başlıyordu. Beni çal, tutulmadığını KORKARIM şarkı dahil- tomar tomar yakacağım.
beni çal diye yalvarıyordu. Aklı ÖLDÜRÜR TEK DOSTUM! Hiç Işık olacak. Samiye Hanımın ev
karalı satranç atları, kan ter içinde, tutulmadığını öğreniyordum mumları gibi. Titrek. Ağlamaklı.
delice koşturuyorlardı. O minibüs patronumdan ve KARA FELEK Çabucak sönen, biten. Buradan
hemen geçiyordu dışardan. Mutlaka, İKİMİZİ BAĞLAMAYINCA! diyerek bir gece yarısı gideceğim, mutlaka.
yazdığım o şarkıyı tınlatıyordu. bitiriyordum. Patronum eline koluna Samiye Hanım çıt bile duymayacak.
Korku verici bir istilaydı bu. İçerden, içyağı, kuyrukyağı bulaşmış ve bundan Ama hep karanlık oluyor. Nasıl bir
içimizden geçiyordu her şeyin sesi. hiç kurtulamayan biri oluyordu. En kadın bu karanlık. Beni okşuyor,
Mumların sesi. amberbü hacıyağı ve Arabistan’ın kalçalarını gösteriyor.Tek sevgilim
bütün kokuları! Patronum, celep ve Samiye Hanım da karanlığı kolluyor
Azap ve gazap, benim bulduğum bir kasap ve sakatat ve bumbar suratlıydı. ve ikimize yaklaşıyor.
uyaktı. Dinlemek ve inlemek de öyle. Ellerini kocaman sarı peşkirlere,
Heder, keder, hisseder, derbeder, yağırlanmış güderilere siliyordu. Ten ve Gölge - 1949

