Page 206 - KÜLTÜR ATÖLYESİ III
P. 206

204






            hikâyelerini.  Lânetlenmiş  sanatçı   Bu, cesaretli, atılgan bir hareketti, ne   gerek.  Ressam  olur,  çok  güzel  resim
            demek suçlu olup cümlenin nefretini   olacağı bellisiz bir yarını zorlamaktı.  yapar,  ama  hiçbir  şey  yaratamaz.
            çekmiş sanatçı demek değil. Ne suçları                                     Ressam  olur  yaratıcıdır,  bulur,  yeni
            vardı  Van  Gogh’un,  Cezanne’ın,     Ama  yukarda  saydığım  zorluklar    bir görüş, bir duyuş getirir. Asıl olan
            Modigliani’nin? Ve daha düne kadar    çıktı  karşılarına.  Başka  şehirleri   budur.  Andre  Malraux  bir  kitabında
            ne  suçu  vardı  bir  Bissiere’in,  bir   pek  bilmem  de  Paris’i  pek  iyi   sanat  tarihinden  söz  açar  da  der  ki:
            Jacques  Villon’un  ki  altmışından,   bilirim.  Halkını,  aydın  çevrelerini,    “Sanat  tarihi,  mirasına  konduğumuz
            yetmişinden sonra değerleri bilindi?   pazarlarını.  Paris  kahpedir.  İlkin  iyi   biçimlere   katılan   icat   edilmiş
                                                  karşılar  sizi,  tebessüm  ve  şivelerle.   biçimlerdir.’’  Derin  ve  güzel  lâf  bu.
            Geciktim  konuya  girmeye  ama  şu    Cilveli  bir  yosma  gibi  umutlar   Boyuna  yeni  biçimler  bulunmasa
            yukarıda   yazdıklarını   konunun     doğurur  ruhunuzda.  Çantada  keklik   sanat tarihi diye bir şey olur mu? Olur
            içinde.  Konunun  içinde,  çünkü      sanırsınız.  Kendini  verir  de  bir  ara,   ama bu, değişmesiz, biteviye, dümdüz
            çevreler  ne  kadar  aydın  sanatsever   sizi  büsbütün  çileden  çıkarmak   bir çizgi olur.
            olursa  başarı  kazanmak  o  nispette   için. Sonra bıkar sizden onu tutacak
            güç  olduğunu  göstermek  istedim.    gücünüz  yoksa.  Soğur  yavaş  yavaş.   Büyük  olsun,  küçük  olsun  bir
            Aksine, ilkel ya da yarı ilkel çevrelerde   başkalarını gözüne kestirir. Her dem   şey  bulma,  bir  şey  getirme  gerek.
            üne  kavuşmak,  tanınmak,  blöf  ve   yenilik  arar  çünkü.  Ve  bir  gün  gelir   Resmimizin ve heykelimizin bugüne
            şarlatanlıkla pire iken deve görünmek   ki terkedilmiş bir aşık gibi yapayalnız   kadar  yapamadığı,  daha  doğrusu
            çok  daha  kolaydır.  Avrupa’ya  gider   kalırsınız koca Paris’te.         yapmaya vakit bulamadığı. Haziranda
            gitmez  duman  olan  bizim  yerli                                          müzemizde  açılan  Yirminci  Yüzyıl
            dâhilerimizi  düşünün.  Ne  yaparlar   Bin  dokuz  yüz  kırk  altı-yedilerde   Fransız   Resmi   sergisinin   genç
            oralarda, kahvelerde oturmak, sokak   Paris’e  gidip  bugüne  kadar  orada   komiseri  Michel  Hoog’a  müzemizin
            maceraları peşine düşmekten başka?    çalışmak,   yaşamak    -dayanmak     üst  katına  gezdiriyordum.  Alışmışız
                                                  diyeceğim geliyor- cesaretini gösteren   sanatçılarımızı yabancılara tanıtırken,
            Bin sekiz yüz altmışlardan bin dokuz   sanatçılarımız  için  yanılmıyorsam   filanca Leger’nin, falanca Gromaire’in
            yüz  otuz  üçlere  kadar  ressamlarımız   öyle  oldu.  Ne  hayaller,  umutlarla   ya  da  Despiau’  nun,  Bourdelle’in
            batıyla  devamlı  ilişkilerine  karşın   gitmişlerdi.   Hayalsiz   böyle   bir   deyip  sanatçılarımızı  sanki  daha
            ne    yaptılar,   yabancı   akımları   maceraya?   Sergiler   açtılar,   iyi   ilginç  kılmayı.  Aşağılık  kompleksi  o
            izleyip   uygulamaktan     başka?     kötü  sattılar,  Paris  yüzlerine  güldü   kadar işlemiş içimize. Sanki bir Türk
            Boşuna  ararsınız  yüz  yıllık  plastik   ilkin.  Bugünkü  durumları  nedir,   sanatçısı  kendi  kendine  yetişirse
            sanatımızda orijinal bir sesi, kendine   bilmiyorum  Bir  Poliakoff,  bir  Viera   değersiz  olur  da,  ille  de  yabancı  bir
            özgü bir kişiliği. Küçümsüyor muyum   da  Silva,  daha  niceleri  onlardan   ustaya  çırak  olmuşsa  değer,  önem
            sanatımızı  bu  sözlerimle?  Hayır,   sonra  gidip  üne  kavuşmadılar  mı?   kazanır.
            aksine,  başka  türlü  olamayacağını   Neden onlardan biri, ikisi, bu sonuca
            düşünüyorum.  Gelenekten  yoksun,     varamadı?                            Ben,  alışkanlıktan  olacak,  Friezs’in,
            kültüründen,  tekniklerinden  apayrı                                       Lhote’un,  Gromaire’in  talebelerini
            bir  dünyaya  ayak  basan  Türk       İki “şık’’tan biri. Ya şansları gülmedi   tanıtırken  Michel  Hoog  tatlı  tatlı
            ressamının  birden  bire  elli  yıl,  yüz   yüzlerine.  Ya  da  sanat  güçleri   gülümsüyordu.  Dikkat  ettim  en  çok
            yıl birden biredir tarih içinde orijinal   yetmedi  kendilerine  sağlam  bir  yer   beğendikleri  on  dokuzuncu  yüzyıl
            yapıtlar yaratması beklenebilir miydi?   ayırtmaya  sanat  piyasasında.  Birinci   “primitifleri” ile ne şunun, ne bunun
                                                  şık:  şans  denilen  şeye  inanırım  ben.   talebesi  olmuş,  kendi  kendine  bir
            Ama  bir  devir,  yeni  bir  devir  geldi   Kimi  adam  şanslı,  kimi  şanssızdır.   şeyler  bulmaya  çalışmış  sanatçılardı.
            ki  1933-  1940-47-  sanatçılar,  Batı   Doğuştandır,  yıldızlardandır  şans   Müzeyi  gezme  bitince  Michel  Hoog
            etkilerinden kurtulmak, hem giderek   denilen hayat rastlantıları. İkinci şık:   kolumdan tuttu ve dedi ki: “Monşer,
            orada  çalışmak,  yerleşmek,  kendi   sanat  gücü,  kişilik  ya  var  ya  yoktur.   Avrupalı   hocalardan   ders   alıp
            yurtlarında  bulamadıkları  anlayışa,   O  da  şans  gibi  doğuştan.  Ne  var  ki   etkilerinde kalmış sanatçılarınız beni
            değerbilirliğe  kavuşmak  istediler.   sanat  gücüyle  kişiliği  karıştırmamak   hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Derslerini
   201   202   203   204   205   206   207   208   209   210   211