Page 196 - KÜLTÜR ATÖLYESİ III
P. 196
194
ESKİ EVLER ÜSTÜNE arkadaşına sık sık giderken beni Yapının karakteri, özelliğiyle
de yanına alırdı. Şimdi bunları bağdaşamayan süsler, özentiler
yazarken yayvan basamaklı belirmiştir ki, bina cephesini
Nurullah Berk merdiven, birinci katın, ikinci bozuvermiştir.
katın sofaları, pervazlı tavanlar,
duvarları kaplayan soluk renkli Oysa, daha sonraları yapılanlara
kağıtlar gözümün önünde bakan kişi bu eski üslup
Fikri Çiçekoğlu’nun geçenlerde canlanıyor. bozuntularına bile razı gelir. Hiç
Akademi’de verdiği bir değilse eski çeşninin kalıntılarını
konferanstan, ünlü besteci Franz Çiçekoğlu’nun konferansından taşıyorlar, diye. Çeşni derken
Liszt’in Abdül-Mecit devrinde sonra eski Polonya sokağına gidip haslık “üslup’’ demek istiyorum. Şu
İstanbul’a gelip padişah önünde bir on dokuz numaralı evin karşısına İstanbul’a, yapı bakımından iyiden
piyano konseri verdiğini öğrendik. dikildim, ona uzun uzun baktım iyiye soysuzlaşmış, İstanbul’a
Liszt’in burada bulunduğu süre ve içimden şunları düşündüm. O bakalım. İstanbul’un belli başlı iki
içinde nerede oturduğu da belli: çağları, çocukluğumuzda da olsa mimari üslubu vardır. Biri Frenk
Beyoğlu’nda, eski bir Fransız bir nebze yaşadığımız mı, nedir, bu mahallelerinde, özellikle Beyoğlu
sefaretine inen, eski adıyla eski evler ne kadar cana yakın, soylu, üslubu bir Fransız-İtalyan kırması
Polonya, yeni adıyla Nuriziya denkli, kibar geliyor. Kapılarında, idi ama, bir güzelliği, bir soyluluğu
sokağının on dokuz numaralı evi. pencere nispetlerinde, balkon vardı. İstiklal caddesinde
Turing ve Otomobil kulübünün çıkıntılarında bir ağırbaşlılık, bir gözlerinizi vitrinlerden, sinema
himmetiyle bu eve bir de plaka kendilerine güven var sanki. Bu ilanlarından kaldırıp binalara
konulmuş, gittim gördüm. hava sadece yapıların üstlerine bakmak zahmetine katlanırsanız
sinen tarihten gelmiyor yalnız, sizi hoş sürprizler karşılar. Geçen
Birden içimde bir sürü anı üsluplarında, yapılış tarzlarında, yüzyıllardan kalma birtakım
uyanıverdi. Liszt’in on dokuzuncu çizgilerinde, genel görünüşlerinde iri yapılar bu caddenin son
yılda oturduğu bu evi nerden gerçek bir büyüklük var. güzellik kalıntılarıdır. Galatasaray
biliyorum, bu ev bana neden çevrelerinde, eski Polonya
böyle yakın diye sordum kendi Bu büyüklük eski çağların yalnız sokağında belki de Venedikli
kendime. Sormamla bulmam bir Hristiyan evlerinde değil, Türk kalfaların yaptığı balkonları demir
oldu. On, on iki yaşlarımda bu konaklarında, en alçakgönüllü parmaklıklarla süslü, cumbalı, yer
eve belki yüzlerce kere gelmiş, eski tahta evlerinde de var. Anadolu’yu
merdivenlerden üst katlara çıkmış, dolaşırsanız eski yapıların bu yer taş içine oyulmuş motiflerle
belki de Liszt’in yattığı odada özelliğini orada da görürsünüz. bezenmiş öyle evler görülür
uyumuş, oynamıştım. Bir yapının karşısında hangi çağın ki, göçmüş bir uygarlığın son
işi olduğunu anlarsınız hemen. örnekleridir.
O sıra uzun yıllar ailemiz içinde Çokluk soylu yapılar birinci
yaşamış bir Fransız eğitmenim dünya savaşından önceye düşer, Boğaziçi’nde, Çamlıca’da, adalarda
vardı, yaşlı bir kadın. Adı hiç değilse elliyi doldurmuşlardır. Türk köşklerinin ayakta duran son
Margueritte d’Ormeau idi. Adının Soysuzlaşma ondan sonra yavaş örneklerini görebilirsiniz. Eskiden
başındaki “d’’ den sonra gelen yavaş başlar. Nerden anlaşılır kalma kaç yalımız var Boğaziçi’nde.
apostrof ona bir soyluluk özentisi bu soysuzlaşma, bu çirkinlik Geçenlerde Kanlıca’daki eski bir
verirdi. Polonya sokağının on başlangıcı? Malzeme kötüleşmiştir. yalının mermer merdivenlerini
dokuz numaralı evinde oturan Yapı eski üslupları tekrarlasa bile bir yabancı ile çıkarken yapının
kendi gibi yaşlı bir Fransız kalfanın kopyacılığı acemidir. dışı gibi içinin de kişiye güzellik

