Page 155 - KÜLTÜR ATÖLYESİ III
P. 155
153
ellisini aşmıştı. Toprak rengi yüzünde Ben senin gelmen ihtimali olan bitiyor. Konuşmuyoruz bir zaman.
alışılmamış çizgiler vardı. yola gözlerimi dikmiştim. Onlar, Ben, size bir mısra söylemek
«Bunu getirdim köyden» dedi. hesaplarını yapmış, havuzu istiyorum. Yağmurlu havalardan,
seyrediyorlar. Ben geçmenizden dağ yollarından, katırlardan,
Çarşaflı kadını gösterdi: Sütlaç ümidi kesmişim. Sizi nerede çıngıraklardan bahseder mısralar yok
gibi buruşuk, ufacık gözleriyle bulabileceğimi: mu yeryüzünde?
yanaklarının elmacık kemiklere
rastlayan yerleri pırıl pırıl, dişleri «Bana bakın! Beni dinleyin, n’olur? Bu sırada adam, kadınına Kız
bembeyaz, yüzüne bakınca bir süt Bakın da bir gün samimi olayım. Kulesi’ni, Haydarpaşa’yı, Selimiye
kokusu duyar gibi oldum. Bu yüz Söyleyeceklerimi söyletmiyorsunuz. Kışlası’nı anlatıyor...
pembe mi pembe; içinde ne güzel bir Dinleyeceklerimi dinletmiyorsunuz.
kan akıyordu kimbilir... Bırakın anlatayım...» Bir ara üçümüz de susuyoruz.
«Bu dibinden mi kaynar?» Mühim şeyler düşünüyor gibiyiz.
«Hiç İstanbul görmedi bu. Bakıyor, «Yok canım? Babacığım, bu pınar mı? Hele ben, neler düşünmüyorum:
hoşlanıyor da gülü gülüveriyor. Boruyla içine terkos gelir» Kapıdan çıkıyorsunuz. Koşa koşa
Hoşlanıyor pek. Biz Lüleburgazlıyız. yanıma geliyorsunuz. Kolunuza bile
Ben geldim birkaç defa İstanbul’a. Bu Adam yanındakine dönüyor: giriyorum.
gelmemişti. Camileri gezdiriyorum.
«Borularla doldururlarmış. Dibine Tam bu sırada, adam:
«Taksim’e de bir gidin» boru döşemişler, senin anlayacağın.»
«Gideceğiz. Beyoğlu’nu da görürüz «Kışın donar mı bu su?»
ha. O da, Taksim’e ulaşmadan değil Bana:
mi?» Ne diyeyim ben şimdi? Üzüntüm yine
«Evet» «Pekiii, hani bu suları fışkırtırmış?..» dağılıyor:
«Tramvayla gidin, ya!» «Bayramlarda, sıcak havalarda... Hava
«Ama biz, Tonel’den geçmek soğuk da ondan fışkırtmıyorlar» «Donar» diyorum, «Donar da
istiyoruz» çocuklar üstünde kayarlar»
«Tonel işlemiyor, kapalı» Adam, kadına:
«Hava soğuk da ondan fışkırtmıyorlar, Kadına dönüyor adam:
Yaa, Tonel kapalı demek... Tonel’in anladın mı? Sıcak havada fışkırtırlar
kapalı olmasına beraberce da insanları serinletir...» «Donarmış; çocuklar üstünde
üzülüyoruz. Kadın, elinde gazete kayarlarmış» diyor.
kâğıdına sarılmış bir şeyi bana Bana da dönüyor.
gösteriyor: Ne dersin sevgilim, Beyazıt Havuzu
«Peki...» diyor. «Hani üstüne top kışın donar mı? Murtaza Çavuşla
«Bakır ucuzlamış, ucuza aldık» korlar da sular lastik topu havaya karısı Hacer Ana’ya ben, donar dedim.
«Kaça aldınız?» fırlatır, oynatır durur; öyle de yaparlar
«Kilosuna... ne verdik ki?.. 450 mı?»
kuruştan verdiler. Te, bak şuna. 310
kuruş verdik. Pahalı değil, değil mi?» Elli yaşında adam, ellisine yakın
«325 kuruş verdik.700 gram geldi» kadın... fıskiyeler, toplar... Onlar,
«Sen beş lira verdin. Ne geri verdi benden de çocuk. Seni görememenin
sana bakırcı?» sıkıntısı dağılıyor, seviniyorum.
Kadın eğilip beni dinliyor. Taksim’den,
Hesap ettiler. Önce anlaşamadılar. öteki camilerden, meydanlardan, Refik Durbaş, Öykülerde İstanbul,
Sonra anlaştılar. 310 kuruşa almışlardı Boğaziçi’nden, Kız Kulesi’nden söz Altın Kitaplar Yayınları, 1995,
tencereyi. açıyoruz. Sonunda lakırdılarımız ss:80-85

